Bilgisayar oyunları uzun yıllar boyunca sadece birer eğlence aracı olarak görüldü. Ancak bilim insanları artık bu dijital dünyaların, insan davranışlarını ve öğrenme becerilerini anlamada devrim yaratacak birer laboratuvar olabileceğini savunuyor. Almanya’daki Tübingen Üniversitesi’nde görev yapan bilişsel bilimci Charley Wu ve araştırma ekibi, bu yaklaşımın etkileyici bir örneğini sundu. Popüler sandbox oyunu Minecraft üzerinde yapılan ve 25 Nisan’da Nature Communications dergisinde yayımlanan bu çalışma, insanların ne zaman strateji değiştirdiklerini ve en iyi öğrenme sonuçlarına nasıl ulaştıklarını anlamaya yönelik önemli ipuçları verdi.
Araştırmada kullanılan Minecraft sürümü, bilim insanları tarafından özel olarak tasarlandı. Katılımcılar bu sanal dünyada, blokların içinde gizlenmiş ödülleri — yani balkabağı ve karpuzları — aradılar. Blokları kırdıklarında zaman zaman bu meyveler ortaya çıkıyor ve ödüllerin bulunduğu yer, ekran üzerinde mavi halkalarla işaretlenerek diğer oyuncular tarafından da görülebiliyordu. Oyuncular bu deneyde yalnız ya da dört kişilik gruplar hâlinde görev aldı. Ayrıca oyun ortamının iki farklı versiyonu vardı: Birinde ödüller tamamen rastgele dağılmıştı, diğerinde ise belirli bölgelerde kümelenmiş durumdaydı. Bu sayede bilim insanları, insanların sadece bireysel değil, aynı zamanda sosyal ipuçlarına dayanarak nasıl strateji geliştirdiğini gözlemleme şansı yakaladı.
Deneyin sonuçları oldukça çarpıcıydı. En başarılı katılımcılar, çevre koşullarına göre strateji değiştirebilenlerdi. Örneğin ödüllerin kümeler hâlinde yer aldığı senaryoda, oyuncular bir ödül bulduktan sonra o bölgeye daha çok odaklandı. Buna karşılık, ödüllerin rastgele dağıldığı ortamda oyuncular bir bulgudan sonra çevreye dağılmayı tercih etti. Grup hâlinde oynandığında ise dikkat çekici bir sosyal öğrenme örneği gözlendi: Oyuncular, hangi takım arkadaşlarının daha başarılı olduğunu sezgisel olarak fark edip onları taklit etme eğilimi gösterdi.
Çalışmanın baş yazarı Charley Wu, bu davranışların bireysel ve sosyal öğrenmenin birbirinden bağımsız değil, tam aksine birbirini destekleyici biçimde çalıştığını gösterdiğini ifade ediyor. İnsanlar yalnızca kendi deneyimlerinden değil, başkalarının başarılarından da etkili şekilde öğrenebiliyor. Hatta bu iki öğrenme biçimi birbirini güçlendirebiliyor. Bu durum, insanları diğer hayvanlardan ayıran temel özelliklerden biri olabilir.
Bu çalışma, öğrenme sürecinin basit bir “ya taklit et ya kendi başına dene” ikilemine indirgenemeyeceğini de ortaya koyuyor. Princeton Üniversitesi’nden bilişsel bilimci Natalia Vélez’e göre insanlar, sosyal ve bireysel öğrenmeyi aynı anda ve dinamik biçimde kullanan karmaşık stratejiler geliştiriyor. Öğrenme süreci, açılıp kapanan bir anahtar gibi değil; daha çok koşullara uyum sağlayan bir zihin esnekliği gerektiriyor.
Öte yandan, deneyde kullanılan kaynaklar sınırlıydı. Yani bir oyuncu bir karpuz bulduğunda, o kaynak artık diğer oyunculara kapalıydı. Bu, sıfır toplamlı oyunlara benziyor; birinin kazancı diğerinin kaybı anlamına geliyor. Ancak Vélez, gerçek hayatın her zaman bu kadar rekabetçi olmadığını, iş birliklerinin bilgi üretiminde önemli rol oynadığını hatırlatıyor. İnsanlar sadece başkalarını taklit ederek değil, birlikte düşünerek de yeni fikirler ortaya koyabiliyor.
Sonuç olarak, bu araştırma video oyunlarının sadece eğlencelik değil, aynı zamanda bilimsel keşif için güçlü birer araç olduğunu ortaya koyuyor. Minecraft gibi dijital ortamlarda yürütülen deneyler sayesinde, insanların çevreye ve sosyal etkileşimlere nasıl uyum sağladığı çok daha net biçimde gözlemlenebiliyor. Wu’nun da belirttiği gibi, bu deneyde en başarılı olanlar en esnek davrananlar oldu. Yani hem kendi deneyimlerinden öğrenebilen hem de diğer insanlardan etkili şekilde bilgi alabilenler oyunu kazandı. Bu durum, gerçek hayat için de oldukça anlamlı bir mesaj taşıyor: Esneklik, sadece oyunda değil, yaşamda da başarıyı belirleyen temel faktörlerden biri olabilir.